Bir insanın, kendisini yaratan, yaşatan ve sayısız nimetleri istifadesine sunan Allah'a kulluğunun en güzel ifadesi ise namazdır.

Yüce Allah’ın bu evrende yaratıkları içinde en üstün olanı insandır. Allah insanı yarattığı zaman meleklere, insanın bu üstünlüğünü kabullenmelerini emretmiş, ona akıl ve irade vermiş, kainatta var ettiği her şeyi insanın emrine vermiştir.

Bunlara karşılık kendisini tanımasını ve yalnız O’na ibadet etmesini istemiş, yanlış yollara sapmaması için peygamberler göndererek yolunu aydınlatmış, indirdiği kitaplarda da buyruklarını ve yasaklarını bildirmiştir. Allah’ın insana sunduğu bütün bu nimetler karşısında, insanın da bir görevi vardır ve o görev de kulluktur. Allah’ın emri olan ibadet Allah’ın kulları üzerindeki hakkıdır. Yüce Rabbimiz insana kulluk görevini şöyle hatırlatır kerim kitabında: ’’Ben cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’’[1] Başka bir ayette de şöyle buyurulmaktadır: ’’Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki takva sahibi olasınız.’’[2] Peygamber efendimiz ise bir hadisinde insanın bu kulluk görevini şöyle ifade eder: ’’ Peygamberimiz Muaz b. Cebel’e, Allah’ın kulları üzerindeki hakkı nedir, bilir misin? diye sormuş, Muaz da Allah ve Resûlü daha iyi bilir cevabını verince, Peygamberimiz: Allah’a ibadet etmeleri ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır, buyurmuştur. Sonra da kulların Allah üzerindeki hakkını ise; O’na ibadet edip, hiçbir şeyi ortak koşmadıkları takdirde, Allah’ın onlara azap etmemesidir.”[3] şeklinde ifade etmiştir.

Bir insanın, kendisini yaratan, yaşatan ve sayısız nimetleri istifadesine sunan Allah’a kulluğunun en güzel ifadesi ise namazdır. Kulun ezelde Rabbine verdiği söze sâdık kaldığını gösteren bir vefa örneğidir. Namaz, özel dostun özel davetine icabettir. Cenâb-ı Hak, kulunu dostluğuna davet ederek şöyle buyurur:

“…Secde et ve yaklaş!”[4] Namaz amellerin Allah’a en sevimli olanı, yerlerin ve göklerin nuru, müminin başının tacı, yükseliş ve kurtuluşu, dinin direği ve cennetin kapısını açan anahtardır. Namaz farzdır, Allah’ın kesin emridir. Kur’an-ı Kerim’de namaz konusundaki bu kesin emirle ilgili olarak şöyle buyurulmuştur:

’’Namazı kılın zekatı verin.”[5] Yine başka bir ayette de, “Şüphesiz namaz, müminler üzerine belirli vakitlerde farz kılınmıştır.”[6]

Peygamberimizin hadislerinde de namaz ibadetinin önemle vurgulandığını görüyoruz. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:

’’Bir adam Peygamberimize gelerek O’na dedi ki; Ey Allah’ın Resûlü, beni cennete koyacak bir ibadeti bana haber verseniz. Orada bulunanlardan biri: Buna ne oluyor, ne istiyor? dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz: Allah’a ibadet eder ve ibadette O’na hiçbir ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve akrabanı görüp gözetirsin.”[7]

Namaz bütün peygamberlerin Allah’a yönelişlerinin en somut göstergesidir ve öyle yüce bir ibadettir ki, nesiller boyunca Peygamberler tarafından ümmetlerine emredilmiştir. Sadece Hz. Muhammed değil diğer peygamberler de namaz kılmışlardır. Hz. İbrahim Rabbine şöyle dua etmişti: ’’Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namaz kılanlardan eyle!’’[8] Allah O’nun duasını kabul etmiş ve oğlu İsmail de namazı kılanlardan ve namazı emredenlerden olmuştu. Yüce Allah Hz. Musa’ya da namazı şöyle emretmişti: ’’ Şüphesiz ki ben Allah'ım. Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et ve beni hatırlamak için namaz kıl.’’[9] Ya Hz. İsa, Allah ona da namaz kılmayı emretmişti. Meryem süresi 31. ayette bununla ilgili olarak şöyle buyrulur: ’’Yaşadığım sürece Allah bana namazı ve zekâtı emretti.’’[10] Ve daha nice peygamberler hep namaz, hep namaz dediler.

Toplumsal barışın, iyilik ve güzelliğin hayatımıza sahip olmasını istiyorsak eğer, namaz bilincini hayatımıza, ailemize ve toplumumuza hakim kılmaz zorundayız. Çünkü namaz, sadece Allah ile kul arasındaki özel bir ilişki biçimi değil aynı zamanda insanı olumsuz davranış ve her türlü kötülükten de koruyan bir ibadettir. Kur’an’ın ifadesiyle; ’’Sana vahyedilen Kitabı okuyup aktar ve namazı kıl! Şüphesiz ki namaz, çirkinlikten ve kötülükten alıkoyar.’’[11] Zaten ibadetlerin emredilmesindeki hikmet de bu değil midir? Namaz, evde camide kılınır ama toplumda yaşanır. Yani şunu ifade etmek istiyorum, ibadetlerimiz bize güzellikler katacak, namaz bizi kötülük yapmaktan ve günah işlemekten alıkoyacak, oruç bize sorumluluk bilinci kazandıracak, yoksul insanların halinden anlamamızı sağlayacak ve biz böylece daha iyi bir insan daha iyi bir müslüman ve Allah’a daha iyi bir kul olacağız.

Niyazi Mısri’nin deiği gibi; ’’ savmü salatü hac ile sanma zahid biter işin, insanı kamil olmaya lazım olan irfan imiş.’’ Yine merhum Necip Fazıl’ın dediği gibi; ’’ hac Kabe’den dönünce, oruç Ramazan bitince, namaz ise camiden çıkınca başlar.’’ Öyleyse az önce camide kıldığımız namaz gün boyunca ya da hayatımız boyunca bize güzellik katmıyorsa, bizi bir yanlıştan döndürmüyorsa ve bir günahı işlemekten bizi alıkoymuyorsa bu nice namazdır.

Peygamberimiz namaz kılmak suretiyle rahatlıyor ve huzur buluyordu, oysa biz huzuru namaz kılmamakta bulacağımızı zannediyoruz. Ya da adeta namazı bir yük olarak görüyoruz ve kıl kurtul, bu yükü üzerinden at diyoruz. Halbuki namazı kılmalı ve namaz ile kurtulmalı, huzur ve mutluluğu namaz ile yakalamalıyız. Hz. Peygamber zaman zaman Hz. Bilal’e ’’Erihna ya Bilal! ya Bilal kal ve ezan ile rahatlat bizi’’[12] derdi. Yani ezanla topla, namaza çağır bizi.

Allah’ın her emir ve yasaklarında birçok hikmetler olduğu gibi şüphesiz namazın emredilmesinde de hikmetler mevcuttur. Namazın bu faydalarını kısaca şöyle ifade edebiliriz. Namaz kılan kişi Allah’a itaat etmiş ve en faziletli ibadeti yapmış olur. Namaz insanı maddi ve manevi kirlerden temizler. İnsanı günah işlemekten ve kötülüklerden uzak tutar, vakitleri düzene koyar. Namaz, kusurların ve günahların bağışlanmasına vesile olur.


Yüce Allah, namaz kılanlara; merhamet, bağışlanma, tükenmez rızık, cennet, büyük mükâfat ve kendi rızasını vadetmiştir. Namaz kılanlara vadedilen bu büyük ödülleri Kur’an bazı ayetlerde şöyle ifade ediyor:

’’İman edenlerin, iyi işler yapanların, namazlarını doğru kılanların, zekatı verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlar için ne korku vardır ne de üzülürler.’’[13] ’’Onlar, Rablerinin rızasını arzulayarak sabrederler; namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık dağıtırlar ve kötülüğü güzellikle savarlar. İşte bu dünyanın iyi sonucu bu amelleri yapanlar içindir. Adn cennetleri bunlar içindir. Atalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi olanlarla birlikte oraya girerler. Meleklerse her kapıdan yanlarına sokulurlar.’’[14] ’’Namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük ödül vereceğiz.’’[15] Peygamberimiz de Veda Hutbesinde; “Rabb’ınız Allah’a karşı gelmekten sakınınız Beş vakit namazınızı kılınız. Ramazan orucunuzu tutunuz. Malınızın zekatını veriniz. Rabbinizin cennetine girersiniz”[16] müjdesini vermiştir.

Namaz kılmamak ise Allah’a isyan etmektir, büyük günahtır. Yüce Allah Kur’ân’da, namazlarını kılmayan kimselerin cezasını çekeceklerini bildirmektedir:

“Onlardan (peygamber ve salih kimselerden) sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zayi ettiler ve şehvetlerine uydular. Bunlar, cehenneme atılacaklardır”[17] Peygamberimiz de “Kim ikindi namazını terk ederse ameli boşa gider”[18] buyurmuştur.

Namaz kılan bir nesil ve namaz kılan bir toplum istiyorsak, namaz eğitimini çocuklarımıza Peygamberimizin tavsiyeleri doğrultusunda temel eğitim çağında vermeli ve onları namaz ile tanıştırmalıyız. Bu eğitim zamanında verilmediği için ve çocuklarımıza namaz sevdirilmediği için anne baba baskısıyla başlanan ve sonuçta da namazı terk eden bir nesil ortaya çıkıyor. Peygamberimiz; "Çocuklarınıza yedi yaşına geldiklerinde namazı emredin. On yaşlarına gelince de namazın önemini onlara kavratın"[19] buyuruyor. Burada Peygamberimizin yedi ve on yaş vurgusu önemlidir. Çünkü bu yaşlar temel eğitim çağıdır ve çocukların soyut düşünmeye başladıkları, Allah hakkındaki fikirlerinin oluşmaya başladığı yaştır. Çocuklara namaz eğitiminin verilmesi noktasında yapılması gereken temel görev, önce anne babanın namaz kılarak çocuklarına örnek olmaları ve bu konuda Hz. İbrahim gibi çocukları için dua etmeleridir. Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: ’’Ailene namazı emret ve kendin de namaza sabırla devam et’’[20], ’’Rabbim! beni ve soyumdan gelecekleri namaz kılanlardan eyle, Rabbimiz! duamı kabul et’’[21]

Çünkü bu noktada en etkili eğitim metodu, birlikte ibadet etmek ve arkasından birkaç kelime ile de olsa anlatmaktır. Çocuk, önce görmeli yaşamalı, sonra duymalıdır. Ayrıca çocuklar, dinî tecrübeyi bizzat görerek yaşayabilmeleri ve görsel zenginliğin onların ruh dünyasına katkı sağlaması için zaman zaman mescit ve camilere götürülmelidir. Çocukların böylesi mekanlarda var olan manevi havayı yetişkinler kadar hissetmesi bilinen bir gerçektir. Etkilenmeleri ise onlardan daha çoktur diyebiliriz.

Evet özellikle bu rahmet ve mağfiret ayı olan Ramazan’da namaz kılalım evlerimizde. Peygamberimiz evlerinizi namaz kılmak ve kuran okumak suretiyle nurlandırın buyuruyor.

Bu mübarek Ramazan ayı’nda Rabbimize duamız şu olsun.

’’Ya Rabbi, biz ancak sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım isteriz.’’[22]

Yüce Rabbimiz hepimize, kendisine ibadet ve kullukla geçen bir hayat yaşamayı ihsan eylesin, kendisinden başkasına kulluk yapmaktan bizleri muhafaza eylesin. Dünyamız ramazan ahiretimiz bayram olsun.


18.02.2025

Abdullah BAL

İlçe Müftüsü






Paylaşmayı Unutma!

HABER YORUMLARI

Bu habere Henüz Yorum yapılmamış. İlk sen yorum yap..


YORUM YAPINIZ

* Yorumlarınız kontrol edildikten sonra yayımlanacaktır